İnsanlık son yıllarda çeşitli enfeksiyon hastalıkları ile mücadele ederken uzmanlar gözden kaçan en önemli salgının Helicobacter pylori olduğunu ifade ediyor. Altınbaş Üniversitesi öğretim üyesi bikrobiyolog Dr. Öğr. Üyesi İpek Ada Alver, günümüzde mide ve bağırsak kanserlerinde giderek artış olduğunu belirterek, bundaki en önemli etkeninin Helicobacter pylori adı verilen bir bakteri olduğunu söyledi.

Dr. İpek Ada Alver, “Mide ve bağırsak kanserlerinde genetik faktörler, stres, beslenme düzeni, sigara ve alkol gibi maddelerin tüketimi ile birlikte pek çok faktör etken yer alsa da bu bakteri, midenin yüksek asidik içeriğine bile dayanıklı olup önce gastrite daha sonrasında ülsere ve sonrasında da ülserasyonlarla birlikte mide ve bağırsak kanserlerine neden oluyor” dedi.

Helicobacter pylori bakterisinin tedavide kullanılan antibiyotiklere de hızlı direnç mekanizmaları geliştirdiğini vurgulayan Dr. İpek Ada Alver, “İnsan sağlığı için çok tehlikeli bir hale geldi. Oysa çağımızın aslında göz ardı edilen en önemli pandemisi olarak görülmesi gerekir” uyarısında bulundu.

Helicobacter pylori baktesinin yaş, cins, ırk ayırt etmeksizin her yaşta görülebildiğini belirten Alver, “Helicobacter pylori’nin tutulum gösterdiği mide ve bağırsak dokusunun inflamasyonuna dair şikayetler artık erken çocukluk döneminde bile gözlemlenebiliyor. Bu nedenle bulaş yaşının çocukluk çağına kadar inmesi endişe verici. Çünkü tedavide birden fazla antibiyotik kullanımı gerektiriyor. Erken yaşta yakalanmak hem antibiyotik kullanım yaşını düşürecek hem de ilerleyen yaşlarda mide ve bağırsak kanseri risk oranını arttırmış olacak” dedi.

Helicobacter pylori bakterisinin inatçı ve fırsatçı bir patojen olduğunu belirten Alver, “Midede yanma, ağrı, şişkinlik, gaz, hazımsızlık, ağza acı su gelmesi, mide bulantısı, mide kazınması, geğirme, ağız kokusu, kansızlık, dışkılamada problemler ve kanlı dışkılama gibi şikayetler mevcutsa Helicobacter pylori bakterisinin neden olduğu enfeksiyona dayalı semptomlar yaşadığınız anlamına gelir. Özellikle inatçı demir eksikliği anemisi olan ve tekrarlayan vitamin eksikliği yaşayan bireylerde bu durumun Helicobacter pylori ile ilişkili olabileceği göz ardı edilen noktalardan birisidir” diye konuştu.

Alver, bakterinin hayatta kalabilmek, çoğalabilmek, mide ve bağırsak dokusuna kolonize olabilmek için insanın elektrolit, mineral ve vitaminlerini kullandığını ve bunların taşınma mekanizmasını hasara uğratabildiğini anlattı. Alver, belirtilen semptomları yaşayan bireylerin kesin tanısı için gastroenteroloji uzmanlarının gerçekleştireceği endoskopik işlemlerle birlikte mide öz suyundan alınan sıvının mikrobiyoloji uzmanları tarafından incelenmesi, üre-nefes testi ve dışkıda antijen arama testleri yapılması gerektiğini belirtti. 

Bazı durumlarda kanda Helicobacter pylori’ye özgü antikorların taranmasına özgü yapılan testler olsa da genellikle yanlış negatif sonuçları alınabildiği için önermediklerini dile getiren Alver, tedaviye ise öncelikle beslenme düzeni değiştirilerek başlanması gerektiğini söyledi. Alver, “Mide koruyucu ile birlikte kişiye özgü olarak antibiyotik tedavisine devam edilmeli. Hastalığın seyri gözlemlenmeli” dedi. 

Türkiye’de yaygın olan beslenme alışkanlıklarının bu bakterinin bazı bölgelerde daha sık görülmesine yol açtığını belirten Alver, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Marmara Bölgesi, bu enfeksiyonun en sık rastlandığı yerler arasında bulundu.

Acı, baharatlı, yağlı ve asitli gıdaların yanı sıra fast food tüketiminin, mide asiditesini artırarak Helicobacter pylori’nin mide mukozasına tutunmasını ve çoğalmasını kolaylaştırdığına dikkat çeken Alver, “Prebiyotik ve probiyotik tüketimi ile bağırsak mikrobiyotasını güçlendirin. Sindirim dostu gıdalar tercih edin. Ağız ve el hijyenine özen gösterin” dedi.