25-01-2020 10:48

Ülkemizde son yıllarda yaşanan en büyük afet olan Marmara depreminin ardından ünlü deprem uzmanı Ahmet Mete Işıkara'ın meşhur sözünü dün gece yaşadığımız deprem korkusuyla bir kez daha hatırladık: "Deprem değil, bina öldürür"

Malum, Marmara depreminde binlerce insanımızı kaybetmiştik. 

Dün gece merkez üssü Elazığ-Sivrice olan 6,8 şiddetindeki deprem Gaziantep'te de olanca şiddetiyle hissedildi. Özellikle yüksek binalarda yaşayanların can havliyle kendilerini sokağa attığı, panikle kaçışmalara neden olan deprem bir kez daha büyük afetlere hazırlıklı olmadığımızı gösterdi. 

Sadece binalarımız değil, insanlarımız da depreme hazırlıksız. 

Oysa deprem kuşağında yer alıyoruz, Gaziantep de güncellenen deprem haritalarında artık tehlike işareti olarak bilinen "Koyu kırmızı" ile işaretli. Kuzey ve batı bölgelerimiz tam da bu deprem kuşağının içinde yer alıyor. 

Depremin nitelikleri ve şiddetiyle ilgili olarak uzmanlar epeyce sözler söyledi/söylüyor ama dün akşam yaşadığımız korku dolu dakikaların ardından dikkatimi çeken iki büyük eksikliğimiz var: 

Birincisi toplanma alanlarımızın net olmaması. Şehirde imarlı, imarsız tüm bölgelerde bir metrekare bile boşluk bırakmayan vatandaşlar ve buna göz yuman yetkililerimiz sayesinde nerede toplanacağımızı bilemiyoruz. Dahası toplanma alanlarımız yok. İmarsız bölgelerde evler bir veya iki katlı ama park veya geniş alanlar yok. Sokakları çok dar olan bu bölgelerde Allah esirgesin şiddetli bir depremde insanlara ne olacağını düşünmek bile istemiyorum. 

İmarlı bölgelerde ise son yıllarda göklere dek çıkan yüksek binaların arasında yeteri kadar boşluk bırakmamışız. Toplanma alanları ne kadar çok olsa da bu kalabalık nüfusa yetmeyeceğine göre her binanın arasında veya belli bölgelerinde neden yeterince boşluk oluşturmadık? 

Daha da önemlisi neden insanlarımızı yeterince eğitemiyoruz? Ve neden insanımız her şeyde olduğu gibi "Benim eğitime ihtiyacım yok" havasında?