Makam ve mevki sahibi olanların, kendilerine yetki verilenlerin ve kaynak tahsis edilenlerin bu makam, yetki ve kaynakları nasıl ve ne şekilde kullandıklarını halka açıklamaları, yaptıkları iş ve işlemlerde topluma karşı sorumlu olmaları, hesap verebilirlik olarak bilinir.

İyi bir yöneticinin en önemli özelliklerinden biri de hesap verebilir olmasıdır. Bulunduğu mevki ve makamı, kendisine tahsis edilen kaynakları, elinde bulundurduğu yetkileri ne şekilde kullandığını, gerektiğinde kamuoyuna ve diğer kurumlara açıklayabilmesi lazım.

Bir de iyi bir yöneticinin eleştiriye açık olması lazım. Eleştirilerin hoşgörü, sabır, anlayış, etkili ve empatik dinleme, saygı ve nezaket temelinde ele alınması lazım. 

Yapıcı eleştiri, yol gösteren, destek veren, moral ve ilham olan, yapıcı ve olumlu ifadeler içeren, yöneten ve yönetilenler arasında olduğu gibi gerçek dostlar arasında da, olması gereken bir iletişim biçimidir.

Biz toplum olarak hem İslami idare geleneğindeki Emevi ve Abbasi zorbalığı, hem de diğer taraftan Selçuklular, Osmanlılarda saltanat, İran'da şahlık, Araplarda şeyhlik, Cumhuriyet döneminde tek parti yönetimi, DP’nin dediğim dedik anlayışı, devamında askeri darbeler vs. eleştiri iklimine hasretiz.

En fazla ihtiyacımız olan şey; hakarete varmadan, kimsenin kişiliğini rencide etmeden, yapıcı bir şekilde eleştirmek.

Eleştirileri kişiselleştirmeden, inatlaşmadan, söylediğine-söyleyeceğine pişman etmeden, empati yaparak değerlendirebilmektir.

"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" hadîs-i şerifini bilmeyenimiz yoktur.

Hz. Ömer'in bir hitabı esnasında, "Ey müminler beni dinleyin ve bana uyun" dediğinde, arka taraftan biri kalkar, "Ey müminlerin emiri, seni dinlemiyorum ve sana itaat etmiyorum" der.

O muhteşem Ömer adeta sarsılır ve nedenini sorar.

O zat devam eder, "Ganimet bölüşümünde hiç birimizin eline bir elbiseye yetecek kadar kumaş geçmedi. Ayni kumaştan senin üstünde bir elbise görüyorum. Sen o kumaştan fazla almışsın" der.

Halife Ömer o toplulukta bulunan oğluna işaret eder. Oğlu Abdullah herkesin hissesine düşen kumaşın bir elbiseye yetmediğini doğrular.  Babasının tek bir elbisesi olduğunu, gece yıkayıp gündüz giymek zorunda kaldığını, bu nedenle kendi hissesine düşen kumaşı da babasına verdiğini söyler.

O zat her kesin bakışları arasında yine söz alır ve "Şimdi konuş ey müminlerin emiri. Şimdi seni dinliyor ve sana itaat ediyorum" der.

Bunun üzerine halife Ömer kendini yapacağı hatalardan dolayı ikaz edecek bir topluluğa yönetici yaptığı için Allah'a hamd eder.

 

İşte yönetilenlerin yöneticileri denetlemesi budur.

İşte şeffaflık budur.

Hesap verebilirlik budur. 

Var mı bugün böyle bir yönetici?

Bu gününü sözde müslümanlar bu örnek özerinde çok düşünmeleri lazım.

Bu gün müslüman ülkelerin içinde bulunduğu durumun asıl nedeni eleştiri kültüründen uzaklaşmış olması ve yöneticilerin hesap verebilirlikten uzaklaşıp adeta kutsanmış olmasıdır.

Kimseden Ömer’in adaletini beklemek safdilliğine girmemek lazım. 

Amma birilerinin  yezit gibi “keyfe ma yeşa” davranmasına eyvallah etmemek de şarttır. Unutmayalım “Zülme rıza göstermek zulümdür.”

 

**** BİR MISRA ****

Âciz olanın ketm olunur hakk-ı sarîhi

Mahmîleri her yerde himâyet yeni çıktı

ZİYA PAŞA

(Güçsüz olanın en belirgin hakkı saklı tutulur, verilmez. Himaye görenleri her yerde korumak yeni çıktı)