Yönetebilme Becerisi ve Siyasi Yalpalanma
Ya da “Kaht-ı rical”
Yöneticilik sadece koltukta oturmakla değil, o koltuğun hakkını verebilmekle ilgilidir. Özellikle siyasette, yönetebilme becerisi sadece makam sahibi olmakla sınırlı değildir. İnsanları bir hedef doğrultusunda bir araya getirebilmek, kaynakları doğru kullanabilmek, kriz anlarında soğukkanlı kararlar alabilmek ve toplumun güvenini kazanabilmek bu işin olmazsa olmazlarıdır.
Yönetebilme becerisi, liderlikten iletişime, kriz yönetiminden stratejik planlamaya kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Bu beceriye sahip biri, ekip arkadaşlarını motive edebilir, onları doğru yönlendirebilir ve gerektiğinde ilham verebilir. Ancak sadece bu da yetmez; hızlı, mantıklı ve etkili kararlar alabilmek, bu kararların arkasında durabilmek de gerekir. Hele ki kriz anlarında çözüm odaklı kalabilmek, sadece ekibin değil, kamuoyunun da güvenini kazandırır. Bu da bir kurumun ya da bir siyasi yapının kurumsallaşma sürecine büyük katkı sağlar.
Liyakat, ehliyet, vizyon sahibi olmak gibi kavramlar, her ne kadar kulağa hoş gelse de ne yazık ki siyasetin günlük pratiğinde yerini çoğu zaman bağlılık, sadakat ve itaat gibi değerler alıyor. Bizde siyaset, ya karizmatik bir liderin gölgesinde var olma (AK Parti örneğinde olduğu gibi) ya da ideolojik bir aidiyetin getirdiği oy potansiyeliyle (CHP örneğinde olduğu gibi) şekilleniyor. Böyle bir ortamda yönetebilme becerisi çoğu zaman ikinci plana itiliyor.
Ehliyetli insanların yerini, sadece sadık olanlar alıyor. Yalakalık prim yapıyor, akçeli işler ise maalesef daha çok sonuç veriyor.
CHP’nin durumu birazda Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş dönemine benziyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü analiz eden yazar ve düşünürlerin bir kısmı “Kaht-ı rical” yani “Devlet adamı kıtlığı” sorununu, İmparatorluğun temel çöküş nedenleri arasında sayar.
Tabii her ortamda olduğu gibi burada da istisnalar vardır, olacaktır. Ama kuralın kendisi zaten oldukça sorunluysa, istisnalar neyi değiştirir ki?
Peki siyaset sahnesinde bu beceri eksik olursa ne olur?
Lider, toplumun önünü göremiyorsa, vizyon sunamıyorsa, karizmatik bir duruş sergileyemiyorsa, kriz anlarında yön gösteremiyorsa; sonu hüsrandır. Özellikle farklı seslerin bulunduğu partilerde bu becerinin önemi kat kat artar. CHP örneğinde olduğu gibi, parti içi dengeyi kuramaz, ortak bir vizyon inşa edemezseniz, içeriden ve dışarıdan topa tutulmanız kaçınılmazdır. Ve bu da siyasi yalpalanmaya kapı aralar.
Yönetebilme becerisi gelişmeye açık bir alandır. İsteyen herkes bu konuda kendini geliştirebilir. Nasıl mı?
Geçmiş örneklerden ders alarak, halkın nabzını tutarak, ikna edici bir iletişim dili geliştirerek, biraz da olsa yönetim ve siyaset bilimi üzerine kafa yorarak… En önemlisi de farklı fikirlere açık olarak ve uzlaşmacı bir tutumla. Aksi takdirde bir partiden diğerine savrulmak, her kapıda şansını denemek zorunda kalabilirsiniz. O kapılar birer birer yüzünüze kapanırsa da, geriye sadece “yandım gülüm keten helva” demek kalır.
Bir Mısra ile Bitirelim:
Milyonla çalan mesned-i izzetde ser-efrâz,
Birkaç kuruşu mürtekibin câ-yı kürekdir.
— Ziya Paşa
Yani: Milyonları zimmetine geçiren makamında başı dik dolaşırken, birkaç kuruş çalan kürek mahkûmu olur.
Sadece o dönemi değil, bugünü de anlatıyor, değil mi?