Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra "Dünya artık iki kutuplu değil" sözünü çokça duyduk. 

Dağılma sürecinin üzerinden o kadar zaman geçmesine rağmen "Dünya iki kutuplu değil"i  iyimserlik anlamında kullanacak bir emare görmedik. Tersine ABD'nin istediği yerde at oynatarak dünyayı  birbirine kattığı bir süreç yaşadık.

En çok da İslam coğrafyasında...

Sürekli kan ve gözyaşı aktı topraklarımıza; insanlarımız yaşamlarını yitirdi. Milyonlarca mülteci ve yetim/öksüz kalan çocuk...

Amerikanın istediği at oynatmasıyla dünya iyice karıştı, kutuplar da çoğaldı ama değişen bir olmadı. Tersine her büyüyen gözünü coğrafyamıza dikti, eskiden daha uzaktan yapmaya çalıştıklarını, petrol şirketleriyle sömürdüklerini de yeterli görmeyip daha çok silah satmak, daha çok sömürmek için ardı ardına savaşlar çıkardılar. 

İlk başlarda bize demokrasi getireceklerini sanan insanlarımız Asya'dan Arabistan'a, Afrika'ya kadar her yörede kendi diktatör devletlerine karşı dikildi ama diktartöler yıkılmadığı ülkeler viran oldu, canlar yitirildi. 

Son olarak ayakta kalan İran ve Türkiye'ye yönelik girişimler iyice günyüzüne çıktı, İran kendi içindeki girişimleri büyük bir ustalıkla ber taraf etmeyi veya ötelemeyi başarırken, Türkiye dışarıda iyice kök salan güçler ve içerdekilerin girişimleriyle ciddi sıkıntılar yaşadı. 

Gezi sürecinde masum bir şekilde başlayan protestolar, sonradan ortaya çıkacağı üzerine sabote edilince ortalık karıştı, onlarca insanımızı yitirdik. 

Ardından 15 Temmuz 2016 gecesi başlayan karanlık girişim işi son radeye getirip ülkeyi tamamen ele geçirmeyi amaçlayan hareketiyle ortalığı kan gölüne çevirdi. 

"Asker sokağa indi mi kimseden ses çıkmaz" düşüncesinin darbelerle yerleştiği ülkemizde tersi bir durum gelişti ama...

Onlar tankları yürütürken insanlar ellerine aldıkları bayraklarıyla sokaklara dökülerek canları pahasına karanlık girişimi engelledi. 

Ardından askeriye, emniyet, milli eğitim başta olmak üzere pek çok kurumda büyük temizlikler yapıldı, yüzlerce firmaya el konuldu.

Üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen hala bu süreç devam ediyor. Onlarca yıl devletin en kılcal damarına yerleşen karanlık odakları tamamen bitirmek imkansız. Bir de işin içinde siyaseten bunlarla bir olanlar da eklenince süreç zor oldu tabii ki. 

Hıyanet çetesinin içinde yer almasa da siyasi destek veya başkaca beklentiler nedeniyle bunlara yakalalık yapan, imkan sağlayanlar da tıpkı diğerleri gibi tamamen tasfiye edilmeden bu hain örgütün bittiğini söyleyemeyiz. 

Dün olduğu gibi güçlü olmasada en ufak bir dalgalanmada hala başını topraktan çıkarıp birilerini ısırmaya hazır yılan gibi bekliyor çünkü...

Dün akşam 15 Temmuz Demokrasi Meydanı'ndaki coşkulu kalabalığın içindeyken dikkatimi çeken bir şey oldu. 

Meydanda sadece "Sıradan" insanlar vardı. Aile boyu hemde. Asıl heyecan da onlardaydı. Diğerleri sadece görüntü verip kayboluyordu. Oysa mangalda kül bırakmayanlar da orada olmalıydı. Protokol icabı orada bulunması gerekenleri bir kenara bırakacak olursak; valiye, vekile, başkana görünüp kaybolanlar bu ülkenin/şehrin kaymağını yiyenlerdi. 

Başkan Erdoğan'ın dediği gibi millet vardı ama milletin sırtından geçinenler her zamanki gibi yoktu. Onlar yumuşak koltuklarında Dünya Kupasını seyretmeyi, film izlemeyi, tatil beledelerinde eğlenmeyi tercih etmişti.