Gaziantep Üniversitesi’nin bugün itibariyle sabık rektörü Arif Özaydın’ın büyük icraatı şehrin tüm kesimlerini ortak paydada buluşturmak oldu.

Göreve geldiği günden itibarıyla her hareketi olay olan, her adımıyla bir yerleri yıkan Özaydın hiperaktif davranışlarıyla ilk günden itibaren dikkat çekmişti.

Bir dediği sonrakiyle çelişen, bulduğu her fırsatı kendisini anlatmaya çalışmakla değerlendiren Özaydın neden böyle bir hale geldi?

Kanımca bu durum sadece Özaydın’ın üniversite içinde yaptığı iddia edilen yolsuzluk veya yanlışlardan kaynaklanmıyor!

Gazetecilerle buluştuğu ilk toplantıda farklı bir profil çizmeye çalışan, gaf üstüne gaf yapan Arif Hoca, elinde salladığı cüzdanıyla her şeyi para olarak göreceğinin sinyalini vermişti.  

O gün bazı meslektaşlarımız olayı salt gazetecilere hakaret olarak algılayıp tepki göstermişlerdi ama olay sadece onunla kalmadı!

Arif Özaydın, sadece gazetecileri değil, işine “yaramayan”, karşısında durabilecek herkesi dikkate almayarak durumun vahametini gözler önüne serdi.

Malum, Gaziantep Üniversitesi ODTÜ geleneğinden gelen mühendislik ağırlıklı bir üniversite. Ardından kurulan Tıp Fakültesi’nin de büyümesiyle bugüne kadar rektörler ya mühendis ya da tıp kökenli oluyordu. Doğal olarak bu iki kesim de alanları gereği sürekli toplumla iç içe olan, insanlarla barışık olması gereken insanlardan oluşuyor.

İlk kez geleneğin dışına çıkılarak farklı bir branştan rektör ataması yapılmıştı.

Mühendis ve doktor tanıdıklarımla yaptığım görüşmelerde, yaşayacakları sıkıntıları daha ilk günlerden öğrenmiş, görev yaptığı fakültedeki hoca ve öğrencilerin de pek hazzetmediğini öğrenince “Eyvah, üniversite de şehir de büyük zarar görecek” diye iç geçirmiştim.

Öyle de oldu!

Başarılarıyla dikkat çeken ancak hain 15 Temmuz darbe girişiminin ardından boşalan kadroların yerinin doldurulamayan Tıp Fakültesi, Özaydın ile birlikte iyice dibe vurmaya başladı. Şehir tarihinde ilk kez üniversite hastanesinden devlet hastanelerine hasta yönlendirildiğine şahit olduk.

Birkaç iyi niyetli hoca ve bazı fedakar yöneticilerin çabaları da yetmeyince düşüş iyice kendisini gösterdi; hocaların ardından asistan doktorlar bile kurumdan ayrılmanın yollarını arayıp durdu.

Arif Özaydın ve dönemiyle ilgili iyi veya kötü çok şey söylenebilir ama olan oldu, biten bitti!

Dün dünde kaldı artık yeni şeyler söylemek lazım!

Bu saatten sonra göreve atanan Prof. Dr. Sait Mesut Orhan’a hayırlı olsun demek ve halefinin yarattığı tahribatın yükünü birlikte ortadan kaldırmak için el uzatmak gerek.

Bakın, Ticaret Odası Başkanından CHP’li vekillere kadar şehrin farklı kesimleri açık açık dile getiriyor.

İktidar kanadındaki belediye başkanları ve milletvekilleri salt Cumhurbaşkanı atadığı için “sahibinin hatrı”na bir şey demese de içlerinin kan ağladığını, defalarca konuştuğum kişilerin “Bizi bu deliyle muhattap etme” dediklerine çok şahit olduğum için herkesi aynı noktada görüyorum.

Bundan sonra olumsuzluklarla değil, başarılarıyla anacağımız, kendisine ve kentimize faydalı bir eğitim yuvası görmek dileğiyle….